Saturday, October 24, 2009

Bunları Biliyor muydunuz ?


- Fabian Ernst'ten bir tane de Galatasaray'da olduğunu...Adının Tobias Linderoth olduğunu...
- Türkiye'de; insanı, Avrupa maçlarında birbirinden çiğ ve kompleksli anlatımlarıyla, çileden çıkarmayan spiker olmadığını...
- Diğerlerinin Trt bünyesinde karın tokluğuna çalıştığını...
- Dünya futbol tarihinde ilk kez sarı-kırmızılı bir takımın A kadrosunda toplam 2 santraforu olduğunu..
- Bir diğerinin Bolivya'nın kudretli takımı, The Strongest olduğunu...(dikkat! sarı kırmızı değiller)
- Ülkemizde ; yedeğinde, I repeat, yedeğinde 4, 4.5+ ve 9+ milyon euro bonservis verilerek alınmış 3 oyuncusu olan bir Türk takımın kadrosunun geniş bulunmadığını; Bolayırspor muamelesi yapıldığını, Messi o takımdan içeri ayağını basmadan rahata ermeyecek derecede fanatik yazarların olduğunu...Aynı yazarların; takımlarının, Novak, Sabin Ilie gibi vatandaşlardan buralara gelindiğini tamamen unutmuş olduğunu...
- Bu nasıl vahşi bir doyumsuzluktur... olduğunu !!!
- 2 müzmin sakat, 1 "gıyaben emekli" stoperi, sol ve sağ açıkta toplam 1 adet yedeği olan takımın transfer galibi ilan edildiğı tek ülkenin Türkiye olduğunu...

ve...

- Barcelona'nın, Real Madrid deplasmanında 1949 ile 1966,
Real Madrid'in de, Barcelona'da 1984-2004 seneleri arasında maç kazanamadığını...
İşin ilginci; mağlup tarafın, bunların hiçbirinde ... ; !
- Kafasında omlet yapılmadığını,
- Ceza sahası içinde el ile oynanan topta penaltısının es geçilmediğini...
- 4 kırmızı görmediğini...
- 36. dakikada, rakip tarihinin en güçlü kadrosunu kurmuşken, kart-baz bir hakem tarafından 10 kişi bırakılmadığını...
En önemlisi,
- Maç öncesi ispanyol medyası tarafından 'kaybedegelen' takımın suratına alttan alttan -jajaja, yine olmayacak- yapılmadığını...
Biliyor muydunuz... ?

Thursday, October 15, 2009

Bir şeytan icadı : One-Touch Football ve söndürdüğü hayat(lar)...

Bildiğin -tek top- idi bu...
Hani mahalle arasında, halısahada futbol topuyla arası limoni olan kazmaları yola getirmek için sahada yankılanan kestirme futbol terimi.
Yıllar birbirini kovaladı, ben büyüdüm Dünya kirlendi, hatta beyaz tellerim çıkayazdı. Bu terim afilli bir biçimde (=ingilizceye çevrilerek) karşıma çıktı...

Ülkede her yıl birer Walcott, Lennon, Lass, Podolski çıktığından kelli artık top sürmek kimi futbol ulemalarınca uygun görülmez oldu. Son yıllarda bunun etkilerinin şiddetle hissedildiği bölge önlibero mevkii. Bu virüs zamanla diğer mevkiilere de yayılmakta...
Türk futbolcusu ayağına gelen topu en kısa zamanda kurtulunması gereken pimi çekilmiş el bombası olarak görmeye başladı...

Bu da zaman içerisinde kendileri farkında olmadan yerli futbolcuların önce temel kabiliyetlerinin, daha sonra 'futbol topu özgüvenlerinin' törpülenmesine sebep oldu.

Akla hemen Mehmet Topal geliyor tabii...

Ayağının tozuyla çıktığı Denizlispor deplasmanındaki cevval ve Avrupai futbolundan sonra hızlı bir başkalaşım geçirdi. Önce driplingi sıfıra indi, daha sonra verkaçları, ve şu sıralar şutları da 2 ay kullanılmayan akü misali neredeyse boşalmış durumda.

Çünkü Topal'a o maçtan sonra sıkı sıkı tembih edildi; -sen kesicisin, 'yerini bırakma' , topla oynama, kısaca haddini bil ! -
Ve Topal her geçen maç bu ilk maçta bariz biçimde kendi bünyesinde var olduğunu gördüğümüz yetilerini biraz biraz kaybetti. 2009 sonbaharı itibariyle gelinen nokta, Topal'ın, sahada takım adına ortaya koyabileceği ekstra hiçbir özelliği olmayan, ayağına gelen topu müthiş bir tedirginlikle en yakınındaki sarı kırmızılıya aktaran sindirilmiş yetenek haline gelmesi, getirilmesidir..

Bu bir futbolcu cinayetidir,
Zanlısı da işte bu tepedeki safsatadır.

Bendeniz, envai çeşit ligten envai çeşit maç izlerim. Henüz bizim basında dillendirildiği türden bir oyun anlayışı görmedim. Belki Iniesta'nın dahil olduğu bir Barcelona hariç.

Sanki bahsettikleri futbol değil, windows'da 'ağ' kurma işlemi. Ütopya'da bile koskoca 100x70m'lik alanda böyle kusursuz bir güzergah kuramazsın.
Paris metrosu değil ki bu futbol oyunu...

Sakın buradan Can Bartu misali -kaleciden bile Ceyhun Eriş yeteneği- bekliyorum sanılmasın. Benim bu bahsettiğim 'asgari' şeyler. Yani topu ayağında gören her futbolcuda olması gereken dinamizm.

Dev takımları, büyük takımlardan ayıran da budur benim nazarımda...

Kaleciye veya beke dönmek yerine o ani ve önemsiz görünen dönüşü yapabilirsen,
Orta yuvarlakta sahaya paralel giderken aniden durup ters yöne topu aktarabilirsen,
ve bunları alışkanlık haline getirirsen dev takım olursun...
Vantaç futbolun bizim basın aracılığıyla emrettiklerinin tam tersini yaparsan yani...


Hastası olduğum '2 Süper Film Birden' filminden bir Necati aforizmasıyla bitireyim yazıyı;

"Her zaman yaptığını yapmaya devam edersen, her zaman aldığını almaya devam edersin"
Türk takımlarına benzettim bir an...

Monday, October 12, 2009

İzindeyiz İZ TV


Kesmece karpuzların kör kurşunlarla hunharca telef edilmesinden (=Discovery Channel) ,
Bitmek tükenmek bilmeyen köpekbalığı BBG'lerinden (=Animal Planet)...
Artık gına geldim diyen bünyelerin imdadına bir kanal yetişti son dönemde..
Gurbet elde oturup izlediğim tek Türk kanalı aynı zamanda...
Üzerinde kafa yorulduğu belli olan bir kanal...
Kuranları tebrik ediyorum.

Thursday, October 8, 2009

FARK yaratan takım: Galatasaray


4* büyükler içinde fark yemeye bu kadar meyilli başka bir takım var mı bilmiyorum. Kendimi bildim bileli Galatasaray presin, hırsın, mücadelenin takımı olmasına rağmen aynı zamanda 'periyotlar halinde' kalesini yerli yabancı gol trafiğine sonuna kadar açan gudubet bir huya da sahip.

Bülent Akın'ın sağbek, Fleurquin'in stoper oynadığı Bursa deplasmanında 5, Rize'den 4 veya 5, hatta ve hatta Akçaabat Sebatspor'dan kendi evinde 3 yemişliği vardır Türkiye'nin ilk futbol takımının...

Kendi evinde Trabzon'dan,deplasmanda Leverkusen'den 5,Fenerbahçe'den 6(aynı zamanda bana göre tarihlerinin en büyük başarısıdır....ironi yok...vallahi..)....

Bolvadinspor'dan 3,
Singapore Armed Forces'dan 4...
.
.
.
diye devam eder bu döküm...


Yani karşı yakadaki ezeli rakibinin saha içinde göstermiş olduğu üstün başarıyla açıklanamayacak, son dönemlerde tarihe yayılmış kronik bir rahatsızlığıdır bu benim takımımın. Maçlarda gardı her an düşebilir ve bu yıllardır böyledir. Galatasaray'ı destursuz bir gününde yakalayan her takım hiç beklemediği skorlar elde edebilir.


Tabii bunların bazıları futbol takımı şanssızlıklarından doğmuştur, bu da bir gerçek...Özellikle son dönemde Galatasaray takımı derbilere ya as savunma dörtlüsünden 1 veya 2 eksik, veyahut bir şekilde sistem kurgusu ve kafa-ayarı (Önlibero Sabri..) kaçmış biçimde çıkmak durumunda kalmıyor değil.

Ancak Galatasaray'ın bu fark yaratan takım! olma özelliği bu gibi klişelerle açıklanamayacak kadar sık tekrar etmekte..

Kimbilir, belki de Dünya'nın sonunu tayin eden Mayalar, bu, -Galatasaray ve periyotlar halinde bol gol yeme alışkanlığını- da tarihi örüntülerle bize bildirmişlerdir..




*50+ yıllık ligin 10 yılını domine etmiş bir Trabzon benim açımdan büyük sayısını dörtler..

Wednesday, October 7, 2009

Anti-Blog bir yazı...

Fikirlerin -ben sesledim oldu- tarzında, iletişim ve çok sesli paylaşımcılıktan uzak, daha çok egoya yönelik aktarıldığı bu blog'ların Allah belasını v....
Yok..
O kadar da uzun boylu melamet edecek değiliz..

Futbol ve diğer hariçten gazellerimi buraya yazmayı düşünüyorum.
Maksat muhtelif konular içimde kalıp şişkinlik yapmasın...